SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:

Milli Vicdan Uyan Artık…

Yayınlanma:
ABONE OL
Milli Vicdan Uyan Artık…

23 Nisan 2014 tarihinde R. Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak “1915 Olaylarına” ilişkin bir mesaj yayınlamıştır. Başbakanlık resmî sitesine konan ve 9 ayrı dilde yayımlanan “1915 Olaylarına İlişkin Mesajı”nda Başbakan, “Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır… 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz” demiştir.

Başbakan Erdoğan bu mesajla 1915 tehciri sırasında Ermenilerin ölmesinde Türk Devletinin suçlu olduğu tezini kabul etmek gibi bir tuzağa düşürüldüğü anlaşılmaktadır. Bilinçli olarak böyle bir şey yaptığını düşünmek istemiyoruz. Çünkü bu mesajla; 1915 Ermeni tehciri sırasında Türk tarafının yanlışları ve suçluluğu zımnen kabul edilmiş olunmaktadır. Yine Başbakan ve kurmayları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin sözde Ermeni Soykırımıyla ilgili suçlamayı ortadan kaldıran gerekçeli kararından da habersiz oldukları ortaya çıkmaktadır.

AİHM’e yapılan bir başvuru üzerine ilgili mahkeme, bir devletin “Ermeni soykırımını tanımamak suçtur!” şeklindeki kanunun insan haklarına aykırı olduğuna hükmetmiştir. AİHM gerekçeli kararında şu hususlara dikkat çekmektedir:  “Ermeni soykırımı lobisinin yaratmaya çalıştığı ‘1915 olaylarının soykırım olarak kabulü konusunda dünya genelinde bir görüş birliği olduğu’ yolundaki algı doğru değildir. ‘Soykırım’ son derece net tanımlanmış ve kanıtlanma koşuları açıkça belirlenmiş bir suçtur. BM İnsan Hakları Komitesinin 34. Genel Yorumu, ‘tarihî meselelerle ilgili fikir açıklamalarını cezalandıran hukuk normlarını, BM Medenî ve Siyasî Haklar Sözleşmesi ile uyumlu olmadığına” vurgu yapmıştır.  Yine mahkeme, “1915 Ermeni olayları tarihsel ve hukukî olarak Yahudilere karşı işlenen Holokost suçlarından farklıdır. Nazi döneminde Almanya’da Yahudilere soykırım yapıldığına ilişkin kesin, yetkili uluslararası bir mahkeme tarafından da kabul edilen kanıtlar vardır. Yahudi soykırımı bu nedenle tartışılmaz bir tarihî gerçektir. ‘Ermeni soykırımı’ iddiaları ise tartışmaya açıktır. Bir mahkeme kararı da yoktur. Yahudi soykırımı gibi değerlendirilemez” kararını vermiştir.

Görüldüğü üzere bir fiilin soykırım olarak değerlendirilebilmesi için yetkili uluslararası mahkemenin kabul ettiği açık delillerin bulunması gerekmektedir. 1921 yılında İngiliz Kraliyet Başsavcılığının Sevr Antlaşması’na dayanarak Ermenilerle ilgili tehcir kararını alan İttihat ve Terakki Hükümetinin sadrazamı Said Halim Paşa’nın da içinde bulunduğu Malta Sürgünlerini, Malta’da kurduğu mahkemede yargılamaya kalkmış, ancak soykırım konusunda Türkleri suçlamaya dönük hiçbir delil bulunmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı vermek zorunda kalmıştır.

Milli tarihimize yönelik Ermeni iftiraları, son yıllarda dünyanın değişik ülkelerinin destekleriyle uluslararası siyasi senaryoların öncelikli malzemesi haline getirilmiştir. Tarihi ve bilimsel gerçeklerden uzak iddialar; bazı ülkelerin parlamentolarında gündeme alınarak ve paralelinde yasalar çıkarılarak devletimiz ve milletimiz zan altında bırakılmakta ve sonraki adımlarda gelecek olan taleplere zemin hazırlamaktadır.

Tarihinin hiçbir döneminde başka kavimlere yönelik soykırım uygulamamış; bilakis, defalarca katliamlara maruz kalmış olan necip Türk Milleti; dünya tarihinde hoşgörü ve birlikte yaşama arzusunun timsali olmuş bir millettir. Tarihin en eski medeniyetlerinden birinin sahibi olan biz Türkler, zamanında bilinen dünyanın üçte ikisine kadar hâkimiyet kurmuş bir kavim olarak, eğer soykırım ve asimilasyonu bir politika olarak kabul etmiş olsaydık; bugün varlığını devam ettiren birçok millet tarih sahnesinden silinmiş olacaktı. Dünya var olduğundan bugüne kadar sayısız kavim ve kültür, başka unsurlar tarafından asimile edilmiş, katledilmiş, soykırıma tabi tutulmuş ve tarih sahnesinden yok olmuştur. Ancak, şu tarihi gerçek herkes tarafından bilinmektedir ki ecdadımızın, yüz yıllarca egemen olduğu çok geniş coğrafyada yaşayan hiçbir unsur, ne milli kimliğini ne de kültürünü kaybetmeden varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Türk Devleti, bırakın bünyesindeki unsurları asimile etmeyi tam aksine hakim olduğu bölgelere medeniyetini ve teknolojisini taşımış, o devirler, bu bölgelerde yaşayan milletler için de huzur ve barış dolu zamanlar olmuştur. Tüm bunlar bir hamaset değil, tarihi ve bilimsel tartışılmaz gerçeklerdir. Eğer aksi bir durum olsaydı bırakın Anadolu’yu bugün Balkanlar’da, Kafkasya’da, Afrika’da ve Ortadoğu’da devlet kurmuş olan birçok etnik unsur, tarihin tozlu sayfalarında duran birer hatıra olmaktan öteye geçemeyecekti. Yaşlı dünyamız şahittir ki, tarihte baskı, şiddet ve soykırımı strateji olarak kullanan emperyalist güçler, egemenlik alanlarına hiçbir şey katmamış, bıraktıkları sömürü gözyaşı ve acının izleri günümüzde bile hala canlılığını hissettirmektedir. Oysa ki, ecdadımız ise hakim olduğu topraklarda bıraktığı maddi yatırımları ve fikri mirasıyla hala minnetle yad edilmektedir. Söz konusu topraklardaki Türk hâkimiyeti dönemi, o unsurların tarihindeki barışın, adaletin, gelişmenin ve huzurun yerleşik olduğu belki de tek dönemdir.

Tarihi gerçeklere aykırı olmasına rağmen, uluslararası düzeyde ülkemizi zor duruma düşürmek için yapılan karalama kampanyaları, kabul edilemez. Hükümetimizin bu gayret içerisinde olan devletler nezdinde daha etkili ve etkin girişimler yapması beklenirken, aksi bir tavır içinde bulunduğu görünümü sergilemesi ve Türk milletini töhmet altında bırakacak söylemlerde bulunması büyük bir gaflettir.

          Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale’de ölüm kalım mücadelesi verilirken; düşmanla işbirliği yapan, ordu birliklerimize baskınlar düzenleyen, savunmasız Müslüman halkımızı katleden, Rus orduları ile birlikte Van’ı işgal edip 80 bin Müslüman’ı hunharca katleden, yüzlerce genç kız ve kadınımızı Akdamar Kilisesine götürerek tecavüz eden canilerden, bugün de Türk toprağı Karabağ’ı işgal altında bulunduran ve yakın zamanda Hocalı katliamını gerçekleştiren Ermenilerden özür dilemek Türk milletine hakaretten başka bir anlama gelebilir mi?

          Ey Milli Vicdan uyan artık…

author avatar
M. Hanifi Bostan

İlgili Haberler

Dünyadan
09 Nisan 2024
Irak’ın Sahipsiz (Üçüncü) Unsuru; Türkmenler

Irak, farklı etnik ve mezhep gruplarından oluşan değişik oluşumların bir arada yaşadığı bir ülkedir. Tipik Ortadoğu ülkesi olan Irak’ta yaşayan farklı etnik-mezheplere mensup olan her bir toplumun kaderi, arkasında olan farklı ülkelerin desteğine bağlıdır. Tipik Ortadoğu ülkesi demenin de anlamı budur. Örneğin, Iraklı Kürtlerin arkasında ABD ve bazı batılı ülkelerin desteği var, Iraklı  Şiilerin arkasında […]

Dünyadan
30 Mart 2024
Zararın Neresinden Dönersen Kârdır

2017 yılında Türkmen “stratejisinde” köklü bir değişim yapıldı. Yani, 1995 yılından 2017 yılına kadar olan süre içerisinde yapılanların tümü bir tarafa bırakılarak yeni bir döneme geçildi. Başka bir değişle, sil baştan başlamak oyunu misali Türkmen siyasi harekatındaki ortak akıl ve istişarenin egemen olduğu dönemin kapatıldığı bir dönem olarak Türkmen siyasi tarihine geçti. Değişen bu “strateji” […]

Nerden Tutarsan Elinde Kalır
Dünyadan
22 Mart 2024
Nerden Tutarsan Elinde Kalır

Ferhat Sengaw, beynini, kalemini, iradesini dış mihraklara kiralayan, onların maşası olup talimatları doğrultusunda Iraklı Türkmenlerin tarihine, varlığına ve geleceğine düşünür kisvesi altında medya aracılığıyla hakaret eden sünepe ve pespaye bir Iraklı Kürt yazarıdır. Yukarıda bahsi geçen sünepeye, Hasan Turan başkanlığındaki ITC imzalı verilen cevap “Iraklı oluşumların arasındaki kardeşliği bozmaya yönelik yalan içerikli açıklamaları kınıyor, mahkemeye […]

Genel
14 Mart 2024
Selfi Çekmenin Fiziki ve Sanal Tehlikeleri: Görünmeyen Riskler

TEHLİKENİN EŞİĞİNDE BİR FOTOĞRAF Selfi Çekmenin Fiziki ve Sanal Tehlikeleri: Görünmeyen Riskler Günümüzde sosyal medyanın ve çevrimiçi platformların popülaritesiyle birlikte selfie çekmek, sadece bir eğlence aracı olmaktan çıkıp adeta bir yaşam tarzı haline geldi. Ancak, bu popüler eğilim sadece güzellik ve özgüvenle dolu pozlarla sınırlı değil; aynı zamanda fiziki ve sanal olarak bir dizi tehlike […]